18 Mart 2009 Çarşamba

YENİ YAŞAM MEDİTASYONU

YENİ YAŞAM MEDİTASYONU

Eski sistemler ve sistemin içindeki yapılar, yeni Dünyadaki, Yeni yaşamlarımızın oluşması için, yine sistemin içindeki bizler tarafından bizlerin SEÇİMLERİ, seçimlerimizin sonucunda sözlerimiz, eylemlerimiz ve nihayetinde Niyetimizdeki duruşumuzla, yıkılmakta ve Yeni Ol’An her An’da görünüşe çıkmaktadır.

Gündönümü yaklaşırken, kendim olarak Yeni Yaşama bilinçli adım atmak ve Yeni Yaşamın Niyetinde kararlı bir şekilde odaklanmak için ve kendimle birlikte tüm dünyanın; sevgiyle bereketle huzurla, yeni yasamina gecisi icin “Yeni Yasam” meditasyonu yapmaya niye ettim. (herkes kendi adına yeni yaşam meditasyonunu yaptıgında tüm dünya adına da yapmış olur)

Meditasyona katılmak isteyen Dostlarıma da sevgiyle haber veriyorum…
20.03.2009 saat (Başlangıç Saati) 23:50 – 00:10 (Bitiş Saati) 20 dakika
21.03.2009 saat (Başlangıç Saati) 23:50 – 00:10 (Bitiş Saati) 20dakika
22.03.2009 saat (Başlangıç Saati) 23:50 – 00:10 (Bitiş Saati) 20 dakika

Niyet: Şimdi Burada; bundan sonra Yaşamın yüksek realitelerinde sevgiyle tekâmül etmeyi seçiyorum. Yeni Yaşamımın, yüksek veçhelerini deneyimlediğim yaşamıma sevgiyle adım atıyorum. “Kalbimin Gerçeği” ve Evrensel akışla hizalanmış olarak yaşama Arzumu onurlandırıyorum. Ve onaylıyorum. Tam bütün ve dengede Ol’duğumu onaylıyorum. Yaşamı Sevgi, Neşe ve Sevinç olarak kabul ediyorum.

Düşleme; Kendimizi ışıkla sarıyoruz. Altın bir ışık topu içindeyiz. Niyetimizi meditasyona başlamadan önce birkaç defa okuyoruz (meditasyona başladıktan sonra sadece okumuş olduğunuzu hatırlamanız yeterlidir). Altın ışık topunun içinde “Yeni Yaşamımız” için ettiğimiz niyetlerin hissedişinde ve bilişinde kalalım. Bundan sonra Yeni Yaşamımızdayız. Niyet başlangıçtır. Kalbimizde odaklanmış olarak kalalım. Her An’da karlılıkla niyetinizde ve farkındalığında kalmanız yeni yaşamın matrixini içinizde ve dışınızda enerji hatlarıyla örecektir (enerji hatlarından maksat yaşamınızın kurgusu ve yeni hikayesi bu doğrultuda gelişecektir. Gelişim Niyetinizde durma gücünüz ve farkındalığınızla orantılıdır. Gücünüzü ışığınızı içsel samimiyetinizden ve dürüstlüğünüzden ve “Kendinizin” bilgisinden ve sevgisinden ve Dostlarınızdan alabilirsiniz.)

Tavsiye; Sizlere yardımcı olabilecek kavramların bulunduğu yazıları buradan okuyabilirsiniz.
http://gnldergahi.blogspot.com/, http://evrenselinsan.blogspot.com/

HEPİMİZİN YENİ YAŞAMI, KALBİMİZDE DÜSLEDİGİMİZ GİBİ, HEPİMİZİN EN YÜKSEK HAYRINA GERÇEK OL’SUN

Sevgiyle
Nilgün Nart
TEFEKKÜR KONULARI

*Yapraklarınız havaya uzanmış, kökleriniz ise toprağın altında. Bir ağaçsınız. Hem gökte hem de yerde Ol’manın Bütünlüğünü ve Bütünlüğünüzün dengesini hissedin. Tefekkür ediniz.

*Siz bir dağsınız ve tepelerinizde beyaz bulutlar eteklerinizde ormanlar var. Rüzgarın yapraklar arasında çıkardığı sesi dinleyiniz. Siz hem bulut, hem dağ hem rüzgar hem eteklerinizdeki ormansınız. Çok boyutluluğun Birliğini hissedin. Tefekkür ediniz.

*Sessiz ıssız bir gölün üzerine düşen yağmur damlacıklarının An’da var Ol’uşunu ve yok oluşuyla değişimin doğallığını hissedin. Tefekkür ediniz.

*Dışımızda Ol’An sessizliği algılamaya ve dinlemeye çalışıyoruz….
*Dışarıdaki sessizliği dinlerken içimizde oluşan dinginliği ve farkındalığı keşfetmeye çalışıyoruz….

***Tefekkür yaparken……Ruhumuzun karanlık gecelerine girebileceğimizi boşluğa ve anlamsızlığa düşebileceğimizi algıladığımızda bırakıyoruz.
Yokluk yokluktur.
Yokluğu merak etmeyiniz.
Karanlığı merak etmeyiniz
Yokluk yokluğa çekmek ister,,,karanlık karanlığa çekmek ister…yokluğun ve karanlığın çalışma sistemleri budur…..Bunu unutmayınız.

Yokluğun İlahi amacı Var Ol’maktır. Ama kendi doğası gereği yokluğa düşen Varoluşunu da yokluğuna almaktadır. Hepsi sevgidendir.

Bizim Yol'umuz yokluğu Varlıkta YAŞATMAKTIR. Bu O’nun Muradıdır. Gerçek Ol’maktır.

(Tefekkür; hayal ile karışık ve hissedişlerin eşlik ettiği derin yüksek ve çok boyutlu yer Ol’mayan yerlerden bakan düşünce Ol’ma hali ile tasvir edilebilir.)


Hazırlayan ve yazan
Nilgün Nart

DÜRÜSTLÜK ve SAMİMİYET

DÜRÜSTLÜK ve SAMİMİYET


“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” Mevlana

İnsan; toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Birlikte yaşayışın temeli toplumsal etkileşimlerdir. Ve topluma herkes birbirinin aynasıdır.
Toplum içinde yaşayan her birimizin ürettiği düşünceler, sözler ve eylemler birlikte Toplumsal Bilinci meydana getirir.
Günümüzde çeşitli kültürlerden toplumlar içten içe yeni bir yaşamın arayışı içindedir.
Yeni Yaşam; değişim demektir. Toplumsal Bilincin değişimi ise her birimizin değişip dönüşerek, bilincimizi ve yaşam şeklimizi Yeni Yaşama ayarlamamız anlamına gelmektedir.

Şu ana kadar ki insanlık olarak edindiğimiz alışkanlıklar, inançlar, hırslar, öfkeler, ayrılıklar, savaşlar, nefretler, beklentiler ve NEFS ile bu dünyada huzur içinde yaşamamız mümkün değil. Bunu hepimiz; kişisel ilişkilerimizden, toplum ile olan iletişimizden, iş yapma şeklimize ve dünya ile etkileşimimize kadar her yönüyle biliyoruz.
Değişmemiz gerekli.
Ve değişmeden önce her şeyi oturtacağımız zemini seçmeliyiz.
Değişimleri nasıl yapacağız ve bizim için doğru olanı nasıl bulacağız?
Değişimlerin temel fonunu seçmezseniz ve orada sabit kalamazsanız, yapacağınız değişikliğin de makyaj tazelemekten pek farkı olmaz.
İnsanlık Ailesi olarak yüzyıllardır hatta binlerce yıldan beri makyaj tazeliyoruz. Ama *Biz* aynı biziz.
Değişen hiçbir şey yok.

Değişimimizi gerçek kılabilmemiz için önce dürüst olmalıyız
Yoksa nefsimiz bizi sürekli yanıltır. Çünkü Nefs değişmek istemez. Küçük cennetini bırakmak istemez. Ve bunun için de her yola başvurur. Makyavelist takılır. Her şeyi kendisi için ve hep en çoğunu ister. Şu anda dünyada yaşanan sefilliğin ve yoksulluğun oyunu gibidir. Dünya gelirinin büyük çoğunluğunu bir avuç insan alır ve diğerleri de bu bir avuç insan için çalışır.

Değişim her insanın kurtuluşu için kaçınılmazdır. Bize alıştırılan her şeyi, yaratılan sahte zevklerimizden alışkanlıklarımıza, öğretilen düşmanlıklarımıza, dünyayı sömüren tüketici alışkanlıklarımıza ve içimizde bitmeyen hırsı ve her şeyi bırakabilmeliyiz.
Her şeyi bırakabilmek ve bu bırakmanın farkındalığında kalmak ve bu farkındalıktan yeni sizi yaratmak değişimdir. Ve değişim tek bir şeyi gerektirir. Dürüst olmayı. Kendimize dürüst olmayı.
Değişim; tüm bu yukarda saydığımız şeyleri bırakıyormuş gibi değil de gerçekten bırakmayı ve çıktığımız yoldan dönmemiş olmayı her anda görebilmektir.

Değişiyormuşuz gibi, sanki sorunlarımıza çözüm buluyormuşuz gibi, yine eski hamam eski ta gibi, aklımıza gelen her şey ile gerçekten ilgileniyormuş gibi yapmaktan vazgeçmeliyiz.
Gerçekten vazgeçmeliyiz.
Yoksa HAYAT SİZDEN VAGEÇER.
Merhamet ediyormuş ama bir türlü eyleme geçecek vakit bulamıyormuşuz, imkan yaratamıyormuşuz gibi yapmaktan vazgeçmeliyiz.

Eski Tibet yazıtları derki; “Eylemsiz merhamet, kötülüğün tohumudur.”

Başkaları için değil. Kendimize karşı yalan söylemekten ve iki yüzlü olmaktan vazgeçmeliyiz. Kendimize karşı dürüst olabilirsek başkalarına karşıda dürüst olabiliriz.

Nasıl Dürüst olabiliriz?

Herkes, her şeyi kendi gözlüklerinin ardından ve kendi egosal dürüstlüğüne göre değerlendirmekte. Dürüstlük kişiden kişiye değişmekte.

Dürüstlük kendi çıkarlarımıza ve arzularımızın tatmin edilmesine uygun olarak şekil değiştirmekte. Ve bin bir kılığa girmekte. Neden, nasıl dürüst olmamız gerektiği ise çoktan unutulmuş durumda.
Ruhumuzun değerlerini tek tek kaybediyoruz. İşin en acıklı tarafı ise; duyarsızlığımızdan dolayı kaybettiğimizde anlıyoruz…. bizi çoktan bırakıp gittiklerini.

Doğruyu ve yanlışı, güzeli ve çirkini, iyiyi ve kötüyü tanımlarken ve bu değerleri toplumda, iletişimimizde, işlerimizde, değişimimizde kullanırken, kişilik zeminimizde sağlam bir “dürüstlük” ve “samimiyet” anlayışının ve farkındalığının olması gerekir.

Eğer kişilik zemininde dürüstlüğümüz ve samimiyetimiz yoksa; iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramları birbirine karışır. Toplumda yaşayan herkesin kendine özel iyisi-kötüsü, doğrusu-yanlışı oluşur. Daha ileri gidersek herkesin kendine özel adalet anlayışı ve iletişim şekilleri oluşur.

Sonuçta ortaya milyonlarca insan tarafından, hiç bıkmadan ve durup düşünmeden oynanan binlerce senenin acı tablosu ortaya çıkar. Öfke kin nefret acı keder açlık yoksulluk, savaş, intikam, Küresel Isınma ve Küresel Felaketler.

İnsanoğlu hala vakit varken ve dünya gezegeni yerli yerinde dururken dürüst olmayı ve değişimimizi dürüstlüğümüzün ışığında yönlendirmeli ve gerçekleştirmeliyiz..

Dürüst olmak basitçe DÜRÜST olmaktır.

Kendinle samimi olmaktır. Sadece kendin için dürüst olmaktır. İnsan içsel olarak neyi yapabileceğini ve neyi yamayacağını veya neyi isteyip neyi istemediğini ve ne olup ne olamayacağını bilir. İnsan kendi içinin dehlizlerinde ne kadar yalancı veya ne kadar objektif, ne kadar haklı veya haksız olduğunu bilir. İnsan içsel olarak kendini bilir. Nefsini tanır. Hırsını , isteklerini , nefretini, ihtiyaçlarını, bunları elde ediş yollarını, menfaatlerini ve bağımlılıklarını bilir. Bilir ama değişmek istemez.
Sürekli yalanlarla, yarınlara ertelenen iyi dileklerle, arzularına ve hırslarına bulduğu masum mazeretlerle gün geçirir. Ve arzularının isteklerinin peşi sıra dünya sahnesinden gelir geçer.

Kendimizi dürüstçe görme vaktimiz geldi, Artık erteleyecek on yıllarımız, yüz yıllarımız yok.

Yaşam sizden vazgeçmeden değişiniz. Değişmek için önce dürüst olunuz.

Yapabileceğiniz bir şey varsa vakit Şimdidir. Yarın değil.
Yarın hiç kimse için vaad edilmedi.
Biz sadece şimdi burada olabiliriz.
Şimdi yapabileceğiniz, gücünüzün yettiği, elinizin kolunuzun uzandığı gezegene ve insanlığa şifa veya ilaç olacak bir şeyiniz var ise, bu neyse bunu hemen yapınız.
Nefsin yarın ertelemesine kanmayınız. Çünkü yarın yok.

Vakit varken ve henüz yaşam ve sevdikleriniz sizden vazgeçmeden; eşinizi dostunuzu, ailenizi, yeryüzünde İNSANCA VAROLMA hakkınızı kaybetmeden önce dürüstçe olmakta olan her şeyi görünüz ve eyleme geçiniz.

Ve siz her dürüst olduğunuzda içsel olarak onaylanırsınız.
Verdiğiniz karar ne ise ve seçtiğiniz şey her ne ise size huzur verir.
Çünkü bu kararı ve seçimi dürüstçe yapmışsınızdır.

Kendine dürüstlüğün ödülü huzurdur.

Belki dürüstlüğünüzden, kısa vadede zarar göreceksiniz, belki de bir süre işleriniz ters gidecek sahip olduğunuz şeyleri kaybedeceksiniz, belki de sözde dostlarınızı yitireceksiniz. Olsun onlar zaten size ait değillerdi. Bırakın gidenler gitsin.

Her şey bir süre kötü gittiğinde bile siz huzurlu olacaksınız. Çünkü dürüst oldunuz ve kendinize yalan söylemediniz. Sizin yaşamınızdaki en değerli olan Size dürüst ve samimi kaldınız. Ve değişmeye başladınız.
Ve siz biliyorsunuz ki siz elinizden geleni yapıyorsunuz.

Dürüstlük insanın sadece kendisi içindir.
Ve siz dürüst olduğunuzda insanoğlunun açgözlülüğünü görebilirsiniz. Hırsınızı, öfkenizi, inançlarınızı, kalıplarınızı, sınırlarınızı, değişmesi gereken tüketim alışkanlıklarınızı ve diğerlerini ve Dünyayı görebilirsiniz.

Siz dürüst olduğunuzda yüreğinizle ve net bir şekilde görmeye başlarsınız. Büyük tabloyu; dünyayı ve diğerlerini ve tüm dünyada olan sistemin birbirine ne kadar kopamaz bağlarla bağlı olduğunu görürsünüz.
Ve siz yüreğinizle görmeye başladığınızda değişmeye de başlarsınız.
Vicdan mekanizması harekete geçer.

Ve vicdanınız hür olur. Kendinizi huzurlu e mutlu hissedersiniz.

Her yalan söylediğinizde ve kendinize samimi olmadığınızda sevgiden ve huzurdan ayrılısınız. Bu gün başka bir kişi yarın başka bir kişi olursunuz. Sonunda bakarsınız ki; siz küçük küçük ve hepside başka, başka arzulara ve amaçlara sahip karmaşık bir yumağa dönüşürsünüz. Bir zaman gelir ki siz kendinizi tanıyamazsınız.
Ve en önemlisi de siz her dürüst ve kendinize samimi olmayışınızda, bir kez daha yüreğinizde yaşama ölürsünüz. Sevince ölürsünüz. Robotlaşırsınız. Olaylar sizi yönetir. İnsanlar sizi yönetir.

Ve siz bir gün gelir gerçekten ölmek istersiniz. Yaşamınızda dürüst ve kendinize samimi olmayarak o kadar çok kendinizi kalbinizde öldürdünüz ve kendinizden ayrı düştünüz ki.

Kendimiz için ve yaşamımızda huzuru, mutluluğu ve sevgiyi getirmek ve dünyada değişerek İnsanca Var olmak için dürüst ve kendimize samimi olmamız gerekiyor. Dürüstlük bulaşıcıdır ve güçlü – cesur kişiliği de beraberinde getirir.
Siz dürüst olunca diğerleri de dürüst olmak zorunda kalacaktır.

Ve siz dürüstçe kendi içinize bakarak değişmeyi seçtiğinizde, Toplumsal Bilinçte değişir.

Çevrenizdekiler değişir, dünyanız değişir. Siz Sevgi Bilincine yol almaya başlarsınız. Evrimleşirsiniz.


Ne ekerseniz onu biçersiniz. Tasavvufa göre dünya bir aynalar evrenidir. Siz kendinizde dürüstlüğü ve kendine samimiyeti yaşadıkça ve “oldukça” size diğer insanlardan gelen yansımalarda dürüstlük ve samimiyet olacaktır.
Ayna size, sizden başkasını gösteremez.
Yürüdüğünüz değişim yolunda sabır sizi altın yapar. İçinizde ve sonra dışınızda ki simyayı gerçek kılar.

“Senin önüne parlak bir ayna gibi durduğumda, içime baktın ve kendi yansımanı gördün. Sonra dedin ki, “seni seviyorum.” Oysa sevdiğin içimdeki kendindir”
Halil CİBRAN


Nilgün Nart 2006

SEVGİ

SEVGİ

“Gidilecek Tek Yoldur.”

“Hayat sevgidir ve sevgi hayattır.”

“Aşk sevginin sonsuz yolculuğuna giriş noktasıdır.”

Sevgidir hayatımız, sevgidendir her eylemimiz. Sevgidir her An’da sessizce sorguladığımız. “Ne kadar seviliyorumun” hesabını yaparız. Ne kadar sevilirsek sevilelim az gelir sevgiler.
Hiç düşündük mü acaba? Bizler bu kadar sevilmeyi isterken, sevilmeyi istediğimiz kişileri ne kadar seviyoruz, nasıl seviyoruz?
Gerçek anlamda bir varlığı sevebildik mi?
Gerçek anlamda sevilmemize izin verebildik mi?

Sevmek ve Sevilmek.
İki eylemmiş gibi gözükmesine rağmen Tek bir Eylemdir. Ve Bütündür.
Sevmek ve sevilmek Birliktedir.
Hatta maksat sevmektir.
Çünkü siz bilmektesinizdir sevdiğinizi.
Sizin bilmeniz önemlidir sevdiğinizi.
Siz severken hissetmektesiniz “sevgiyi”.
Sevilmek ise sevmenin peşi sıra gelendir.
Sevmenin sizin tarafınızdan gerçekleştirilmesi ile ortaya çıkar sevilmek.
Siz basitçe bilirsiniz; siz sevdiğinizde sevilmektesinizdir.
Sevgi; sevmek ve sevilmektir.

Neden dünya sevgi üzerine dönerken, hepimiz bu kadar sevgiden ve birbirimizden tüm insanlık olarak ayrı düştük?
İnsanoğlu sevgiden nerde ve neden ayrı düştü?
Dünya bir aynadır bakıp da görmesini bilenler için.
İnsanoğlu dünyaya bakıyor ama artık hiçbir şey göremiyor. Yoksulluk, sefillik, acı, keder, zulüm, nefret, hırs, öfke, düşmanlık, savaştan başka hiçbir şey göremiyor.

Neden?

Bütün bu yaşanan trajedinin ardında tek bir neden var.

Sevgisizlik.

İnsanın sevgiden ve sevmekten; dolayısıyla insan kardeşlerinden ayrılmış olması ( kendini ayrı ve kopuk sanması ve yalnız hissetmesi) bütün bu yaşanan acıların nedenidir.

Nerede sevgiden ayrılmaya başlarız?
Bebekken her birimiz hayatımıza sevilebilir ve sevebilir olmanın güveniyle başlarız. Masumiyetimize daha dokunulmamıştır.
Ama zaman içinde büyürken yaralanırız, inciniriz, red ediliriz, Gereğinde fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalırız. Doğmatik düşüncelerle, anne babamızın toplumun beklentileriyle, şartlanmışlıkla, yasaklarla ödül ve cezayla büyütülürüz. Otuzlu yaşlarımızda hayatımızın geri kalanı boyunca sırtımızda içimizin derinliklerinde taşıyacağımız bir sürü yarayla ve kalıpla donanmışızdır. İlk masumiyetimizden geriye hiçbir şey kalmamıştır.

Hayat yolumuz boyunca her incindiğimizde ve yaralandığımızda etrafımıza kalın duvarlar ördük. İncinen ve yaralanan taraflarımızı bu duvarların arkasına sakladık. Sevilmeyen parçalarımızı kötü, sevilebilir taraflarımızı iyi diye adlandırdık.

İçimizdeki Tek bütünü ikiye böldük. İçimizde iyi yönlerimiz ve kötü yönlerimiz vardı. Ve içimizde ki iyi yönlerimizi abartılı bir şekilde çevreye sunarken, kötü taraflarımızı sadece kendimize sakladık. O kadar karanlık yerlere ve duvarların arkasına sakladık ki bu yönlerimizi sonunda biz bile zaman zaman kendimizi neden bu kadar kötü ve depresif hissettiğimizi unuttuk.

Çünkü içimizde bölünemez “kendimizi” ikiye bölmüştük. İyi taraflarımız kötü taraflarımız. Sevilebilir kendimiz, sevilemez kendimiz.

Bütün bu duvarları kötü taraflarımızı saklamak için örerken, bir de bu duvarın üzerine ambalajlar ve etiketler yapıştırırız; diplomalar, para,mal, mülk, ün, hayran kitlesi, sahte davranışlar, renkli imajlar, şaşalı kelimeler, duygudan yoksun jestler…v.s. aklımıza gelebilecek her türlü “şeyi” duvarın üzerine yapıştırırız.

Ve sonrada insanların bu etiketleri sevmelerini isteriz.
Ve işin komiği bir ömür boyu sürecek “,Gerçek Sevgiyi” ararız.
Veya ölümsüz bir sevginin kahramanı olup sonsuz bir sevgiyle sevilmek isteriz.

Ve Gerçek Sevgi-Aşk karşımıza gelip dikildiği zaman elimiz ayağımıza dolanır ve ne yapacağımızı bilemeyiz. Ya kaçarız; hayatımızın geri kalanında yine aramaya devam edip etiketlerimiz ve duvarlarımızla yaşarız. Veya Gerçek Sevgiye teslim oluruz.

Kaçmak istememizin neden, gerçek Sevginin sessiz bir mesajının olmasıdır. Ve mesaj açıktır:

“Sevgi ve Aşk bizde olan her bölümün içine akmak ister. Çünkü Sevgi Evrensel akıştır. “
Bizin içimize ördüğümüz duvarlara, etiketlere ve kendinizin kopyası olan maskaralıklarımıza bakmaz. Her şeyin içine ve dışına akar. Her şeyi görür ve arındırır.

Gerçek Sevgi bir çok kişinin itiraf ettiğinden daha tehlikelidir.

Çünkü Gerçekten Sevmek; bütün Varlığınızı koşulsuzca açmanızı gerektirir.

Çünkü Ruh, yani Sevgi….iyi kötü ( bizlerin tanımlamaları olsa bile) sevilebilir veya sevilemez, her şeyi sevmek ister. Ve sevgiye izin verirseniz ve gerçekten cesur olabilirseniz Yaşamın gerçek manasına ve tadına varabilirsiniz.

Mevlana’nın söylediği gibi; “sevgi önce insan olmanın dudaklarını tattığında, şarkı söylemeye başlar.”
Ve siz işte o zaman, yaşam şarkısını söylemeye başlarsınız.
Ve siz sevgiyle dolarsınız.
Bütün incinmişlikleriniz, yaralarınız ve kendinizi diğerlerinden ayırmışlığınız şifalanır.

Sevgi Şifadır. Sevgi Güçtür. Sevgi değişimin sihridir.

Ve sevgi nedensiz nedendir.

Sevginin bir nedeni yoktur. Gündemi yoktur. Düşünceye duyguya ve maddi şeylere bağımlı değildir. Evrenin nedeni yoktur. Yaşamında nedeni yoktur. Sadece basitçe vardırlar ve akarlar. Olurlar. Sevgi gibi.

Sevgi dağda açan bir çiçek gibidir. Hiç kimse o çiçeği koklamasa, muhteşem renklerinin farkına varamasa da, ÇİÇEK AÇAR. Sevgi bir Haldir.

Sevgi Ruhun Duruşudur.

Sevgiyi Tüm ruhunuzda hissettiğinizde sadece seversiniz. Ve sevgi olursunuz.

Doğal olan sevgidir. Sevmektir.
Çünkü sevgi Hayattır. Evrenleri, dünyayı ve bedenlerimizi bir arada tutan güç İlahi Sevgidir.
Sevgi dünyaya bağışlanmış 5. Elementtir. Ateş-Su-Toprk-Hava dan oluşan dünyamızı bir arada tutan çekim gücü sevgidir.

Doğal olmayan sevgiden sapmamızdır.
Binlerce yıldır yeryüzünde süregelen şiddetin, acımasızlığın, sefilliğin ve savaşların nedeni sevgiden ayrılmamızdır. Kendimizi içimizde sevilebilir ve sevilemez olarak ikiye bölüyoruz. İçimizde olanı dışımızda da yaşamaktan başka çaremiz yok.
Çünkü dış realitemiz, ruhumuzun aynasıdır.
Başkalarını yargılarken, aslında yargıladığımız kendimizdir. Nefret ettiğimiz kişi yine bizizdir.

İNSAN ANCAK KENDİNDE OLANI GÖREBİLİR.

21 yy başlangıcında insanlığa ve insan bilincine ruhuna ne oldu diye yakınıyorsak ve geleceğimizden korkuyorsak ve dünyada gidilecek bir yer bulamıyorsak, önce kendi içimize bakalım derim.
Kendimizi iyisi ve kötüsü ile dürüstçe ve samimi bir şekilde içimizde görebilirsek, dünyanın neden bu hale geldiğini anlayabiliriz. İçimizde ne kadar öfkeliyiz, korkularımız neler, kalıplarımız neler, nefretlerimiz ne kadar büyük? Ne kadar koşulsuzca seviyor ve seviliyoruz?

Unutmayın diğer insanlar içinde, siz dünyanın geri kalanısınız. Hepimizin sonu aynı son, hepimizin geleceği aynı gelecek. Sonuçta dünyada tek bir insanlık yaşıyor. Ve hepimizin acıları kederleri sevinçleri aynı. Ne kadar çok birbirimize benziyoruz. Ve ne kadar çok birbirimize ayrı düşmüşüz.
Kendi içimizi görebildiğimiz zaman ve kendimizle ilgili her yönümüzü sevgiyle bağışlayabildiğimiz ve kucakladığımız zaman, diğer insanları ve dünyayı da kucaklayabileceğiz. Sevebileceğiz.

Ve bundan sonra dünyada BARIŞ ve Huzur bulabileceğiz.

“İnsan, Tanrı’nın sırrının sırrıdır.
İnsan İlahi Güzelliğin aynasıdır.” Mevlana

Ben de kendimce derim ki
“Aşk - Sevgi ise aynaya bakış ve Sırrı görüştür.”

“Ve insan hayattır. Ve hayat sevgidir.”
“Ve Sevgi gidilecek tek yoldur.”

Yazan Nilgün Nart

SEVMEK VAR OL'MAKTIR

SEVMEK VAR OL'MAKTIR


SevdiğinizdeYalnız değildinizYalnız DeğilsinizAsla yalnız Ol’madınız.
Çünkü; sevdiğinizde ve sevgi Ol’duğunuzda bütün Evren sizinle birlikte Ol’ur. Şah damarınızda nabız gibi atar.
Sevgi; Var Ol’uşun biçimidir.Ve; Var Ol’uş önce kabı yaratır içine akmak için. Kap; biçim Ol’An insandır. Sonra Var Ol’uş biçimin içine üfler, sevgi Ol’arak doldurur kabı; İnsanı.
Hadis-i Kudside “yere göge sığmam mu’min kulumun kalbine sığarım” buyurduğu gibi, Var Ol’uş; İnsan, sevgi Ol’duğunda insanın içine dolandır. İnsan’da tecelli Eden’dir.Sevgi basitçe Ol'maktır. Tam ve Bütün Ol'maktır. Tam ve Bütün isek eksik olamayız.

Eksik Ol'duğumuzu sanıyorsak da yanılsama içindeyizdir.Eksiklik algısı yanılsamadır.Sevgi Ruh için tıpkı nefes almak gibidir. Nefes beden içindir. Fiziksel Yaşamın devamı ile ilgilidir.Ya nefes alırsınız yaşamdasınızdır.Ya da nefes almazsınız ve yaşamda değilsinizdir. Ölüsünüzdür. Sevgi Gönül-Ruh ile ilgilidir. yüreğinizde manalardan Ol’uşan Ebedi Yaşamın devamı ve fiziksel dünyada da geçek kılınması ile ilgilidir.Ya sevgisinizdir. Sevgi sizden akmakta ve taşmaktadır. Canlısınızdır.
Ya sevgi değilsinizdir. Sevgiyi hissedememekte, sevgi olamamaktasınızdır. Cansızsınızdır. Nefes almak; fiziksel varlığın fiziğinde Ol’An bir kendiliğindenliktir. Basitçe nefes alırız.Sevgi; tıpkı nefes almak gibi varlığımızda basitçe kendiliğinden Ol’duğunda gerçek Ol’uruz. Fakat sevgi; illuzyon alemlerinden Ol’uşa çıkarken, kendimizi yüreğimizde ki gibi gerçek kılmak isterken mana ve görüntü kırılmasına uğrar.
Kırılma; manada eksik algıya ve ayrılığa, görüntüde ise çokluğa ve ikiliğe neden Ol’ur.Burada Tekamülün Yasası devrededir. Aslında yine her şey yüksel planlardan bakıldığında bir şekilde sevgidir, sevgidendir.
Çünkü her yerde Ol’An ve görünüşe çıkan, yine kendini kendi Aleminde arayan; ve sevgiyi; kendini “sevgi Ol’arak” gerçek kılmaya (hatırlama) çalışan O’ndan başkası değildir. Bütün bu telaş ve kaos; kendini unutuşun ve için için yeniden yanıp tutuşan kendine kavuşma arzusunun; Aşkın, görünüşe çıkmasından başka bir şey değildir.Kendini “unutuş-hatırlayış”=Tekamül; Bir’in İlk Yasasıdır.

Bir; Hep ve Hiç Ol’Andır. Hep ve Hiç Ol’ması Varlığının doğasıdır.Yok Ol’abildiği için Var’dır. Ve var Ol’abildiği için de yok Ol’ur. Döngünün; hepsi ve hiçi “kendisidir”.Basitçe Var’dır.Şimdi Buradadır. Ben Ben’imdir.Kendini unutur. Ve kendine evrilmeye -tozadan taştan nebattan hayvandan bilinçli varlığa- kendini hatırlamaya başladığındaki süreç Tekamül Yasaları ile şekillenir.

Bir; evrenlere kendini kendinde unutup varlığını kendinde bilmek için açılır. Açılım; genişleme ve genişleyen bilinçte kendini Sonsuz ve Sınırsızca; sonsuzluğunu ve sınırsızlığını bilme ve bildikçe kendini her bildiği varlıkta bir kez ve sonsuz kez daha kucaklamak ve kendini her varlıkta ayrı ayrı Ol’uşlarını sevmek ve istisnasız her Ol’uşta kendi güzelliğini seyreylemek içindir.

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim” hadisinde Tekmülün Yasası ifade bulduğu gibidir.

BİR; hiçlik, kozmik ilke - kozmik prensibin dahi Ol’madığı An’daki Ol’An veya Ol’mayan ne ise Bilinmeyen -Ne karanlıktır-, -Ne ışıktır-.

Sadece ve yalın ve basitçe Bir’dir ve “O” Bir “O”dur.
Aynı zamanda kozmik ilke ve kozmik prensiptir.
Hiçbirisi Ol’mayan Bir’dir.
Var Ol’uş; O’nun; kendini kendinde bilme ve kendini her şeyde sonsuz kez sevme Arzusudur.
Hayat; O’nun -Görünüşe- çıkmış “Var” Ol’uşudur.
Var Ol’ma Arzusudur.
Varoluş O’nun; Sonsuz Şimdideki “Varlık” Ol’ma Neşesidir.
Tek’likten çokluğa çıkışta O’na Ol’Andır.
Işık gibi parlayan ve Evrenleri perde perde coşkuyla görünüşe çıkarandır.
Neşe; varlığın yaratım enerjisidir.
Kıvılcım gibidir; tıpkı çiçeklerin birden patlayıp çiçek açması, denizlerin dalgaları sahile vurması, şimşeklerin rahmetleri yağdırmadan önceki kıvılcımları, yada evrenlerin ortaya çıkışındaki ve her An varlığımızda irili ufaklı patlayan bing banglerdir. O’na Ol’Anlardır. Kısaca neşedir.

Ruh; kendini bildiğinde, kendini her yerde gördüğünde, kendi doğasını hatırlar. Aydınlanma; O’nun, Ol’makta Ol’duğu; NEŞEnin hatırlanmasıdır.
Hatırlar. Neşe Ol’ur. Vecde girer.
Vecd; Kendini her yerde bulmanın sevincidir.
Kendini bulmanın sevinci “Cenneti Dünyaya indirmektir”.
Dünya veya “Yuva”-Şimdi Burada- Ol’manın farkındalığıdır.
Cennetler Dünyadan yaratılır.
Ve bizler dünyadan yarattığımız cennetlere yükselebiliriz.
Ve “Çocuk gibi Ol’madıkça cennetin kapısından giremezsiniz” diyen Hz İsa basitçe “Kendini Bil”, sevgi Ol’duğunu ve her yerde kendinin Ol’duğunu bil, bilki sevebil, demişti.

Bu nedenle aslımızı Ol’An sevgiyi unuttuğumuz her An gerçekten de cehennemdir.

İçimizdeki boşluğu dolduramayışımız, kendimizi yüreğimizden başka her yerde arama çabamız, aradıkça mekanın sınırlarına ve zamanın şartlarına ruhunuzun hapsoluşu, incinmemek için takındığımız maskeler ve ruhumuzun etrafına ördüğümüz duvarlar ve gittikçe derinleşen yalnızlığımız, anlaşılamamanın ve kendimizi bulamanın derinliğinde eriyemeyişimiz. Bilen için her biri incidir. Hazineden armağandır. Sevgilidendir. Tekamülün Yasasıdır.Allah’a şükürler Ol’sun ki sonuç ta her birimizin dönüşü Hazineye’dir. O’nadır.

Dünyada Şimdi Burada içimizde ve dışımızda dönen kaosların – İlluzyon (yokluktan) arasından geçip düzene gerçeğe ( varoluşa) geçiyoruz. Yükseliyoruz. (oyunu fark edip, tam ve bütün Ol’duğumuzu hatırladıkça, yani yoktan Var Ol’dukça, korkuyla ve korkuyla ilgili her şeyi bırakıp, sevgiyle var Ol’mayı seçtikçe genişliyoruz.) Sevdikçe gerçeğiz. Sevdikçe Var’ız. Sevmediğimiz her An illuzyona karışıyoruz.Sonra yine sevdikçe Var Ol’uyoruz.
Bu öyle bir kapı ki; niyet üzre çalışıyor.
Niyet sevgidense her An’da kendimizi içeri alıyoruz. Sırat (Sırat Köprüsü) üstündeyiz. Geçiyoruz. Niyet sevgiden değil de neftsen ise kendimizi dışarı çıkarıyoruz; illuzyona. Sırattan düşüyoruz yokluk alemine.Ne zamanki sevgiyi yaşamımızda akışa geçireceğiz, ve “Akış” Ol’acağız her An’da Yolumuz kapıdan içeri Ol’acak işte O zaman yalnız olmadığımız bileceğiz. Yuva’da Ol’acağz.

İlluzyon Alemleri; doğası gereği el elde baş başta Ol’unan Alemlerdir. Çünkü illuzyon olduğumuz alemlerde; el ele baş başta Ol’mak “anlatabileceklerimiz birbirimizin anlayacağı kadardır” deyişinde ifade bulur.
Duyamayız göremeyiz söyleyemeyiz. İlluzyon alemlerinin simyası sabırdır; kumu altın eyler. İmandır; düşü gerçek eyler.
Tüm bunları ayırt etmek ve Sevgi Ol’mayı seçmek ve Ol’mak; insanı İNSAN eyler.Sevmek; İnsan Ol’manın farkıdır. Zekadır. Cesarettir. Kudrettir. Aşktır. Sevmekten asla asla vazgeçmeyiniz.

Her şeye ve herkese rağmen seviniz. Hazine sevmektir. Sevgiden gayrisi bütün alemlerde ve evrenlerde illuzyondur.SevdiğinizdeYalnız değilsinizYalnız DeğildinizAsla yalnız Ol’madınız.Sevdiğinizde her şey SİZ de, Sizin ile birlikte.Sevgiyseniz; O’ndasınız. O’ndansınızVaroluştasınız.

O’nun Varlığa çıkış Arzusu Ol’An; Hayatımızın paha biçilmez Ol’duğunu, sevginin ise “Kendimiz” Ol’duğunu ve Tek Yol’umuzun; kendimizde ve diğer kardeşlerimizde yaşamı ve canı aziz tutmak, yükseltmek ve yüceltmek Ol’duğunu her daim hatırlamak basitçe Var’Ol’maktır.
Var Ol’uşa; -Varlığımızla- hizmet etmektir.

Çünkü; Sevgi Ol’mak; Sevgide Ol’mak; Sevgiden Ol’mak basitçe; Var Ol’maktır.

Nilgün Nart
28/09/2008 İstanbul